Aram Baba‘nın vefatı ile birlikte tartışmalar başladı. Kimisi bir ömrünü halka adayıp hayatının son bölümünde saraya yaslanmasına gönderme yapıyor kimisi zaten Ara Güler Koç ailesini, Salvodar Dali‘yi de çekmişti ne beklenir hiçbir zaman halk adamı olmamıştı zaten diye eleştiriyor. Peki Ara Güler‘i gerçek adı ile Aram Güleryan‘ı bir de benden dinleyin.
Ara Güler tanımayanların söylediği gibi bir fotoğraf sanatçısı değildi. Buna en çok kendisi karşı çıkardı. Hatta kendisi ile röportaj yapan cahilleri azarlamışlığı da az değildir kendi üslubu ile.
Ara Güler kendi deyimi ile gazetecidir, muhabirdir. Bu aslında çok daha derin olan bir başka kapıyı aralamasına neden olmuştur. O da ‘insanı insana anlatma sanatı.’
Ara, bir filozoftur, yeni zaman dervişidir, seyyahtır, hikaye anlatıcıdır, gezgindir, bilgedir, Türkiye’nin tarihidir, not defteridir, insandır.
Bir röportajında “İstanbul nedir?” sorusuna “İstanbul benim ben ben” diye cevap vermiştir. İstanbul’un tüm sokaklarında ayak izi vardır. Kars’ta, Erzurum’da, Artvin’de, Uşak’ta, Afyon’da, Muğla’da ve tabi ki Bodrum’da.
Ara fakir ama naif insanların yaşadığı belki de bu ülkenin en güzel zamanlarını fotoğraflayan, zamanı hapseden, zamana hükmeden 90 yaşında bir çınardır.
Ara Güler dünyaya ilham veren sanatçıydı ancak kimilerinin dediği gibi fotoğraf sanatçısı değil hayatı yaşama sanatını icra eden bir üstad.
Ara Güler Uzun Yaşamının Kısa Hatırası
Adettir kısa öz geçmiş vermek ben de özet geçeyim. Annesi Verjin isimli bir Ermenidir. Babası Şebinkarahisarlı bir kimyager, eczacı. Aram 1928’de Talimhane’de dünyaya gelmiştir. Karaköy‘de ermeni okulunu bitirmiş ve Muhsin Ertuğrul‘da tiyatro eğitimi almıştır.
Ancak 35mm lik bir fotoğraf makinesi hayatını değiştirmiş ve ömrünün sonuna kadar altını çize çize söylediği foto muhabirliği serüveni başlamıştır.
Ben Fotoğrafçı Değilim
Gazeteciyim, Foto Muhabiriyim
Bakmayın siz iktidar cenahından çok bilmişlerin “usta sanatçı, usta fotografçı öldü” söylemlerine. Aslında hiçbir konuda fikirleri olmadığı gibi bu konuda da ne bilgileri dolayısı ile ne de fikirleri yoktur. Kendi liderlerini bir kere fotoğrafladığı için yapmacık bir saygı ve sevgi beslerler. O da yine yalan veya şartlıdır.
Aram baba ömrü boyunca “ben fotoğrafçı değilim, gazeteciyim” demiştir. Neyse cahilin cahilliğini konuşup satırları işgal etmeyelim.
Ara Güler Yeni İstanbul Gazetesi‘nde işe başladığında henüz 21 yaşındaydı ve ilk çektiği fotoğraf o dönem Ticaniler denen gerici bir grubun kırdıkları Gümüşsuyu‘ndaki Atatürk heykeliydi.
Aynı dönemde İstanbul üniversitesi İktisat Fakültesine başladı. Gazetecilik ruhunu kazanmaya başladığı yıllardı. Sezgileri güçlendi. Siz hiç savaş gördünüz mü bilmiyorum ama o 4 tane savaş yaşadı.
1958’de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto muhabirliği görevlerini üstlendi. Fransa’da ilişkilerini derinleştirdi ve bir kaç yıl sonra Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajans‘ına katıldı.
Aynı yıllarda hem İngiltere’de yayımlanan Photography Annual antalojisi onu dünyanın en iyi yedi toplayıcısından biri olarak tanımladı hem de Yine ASMP’ye tek Türk üye olarak kabul edildi. Bilenler bilir birincisi İngiltere‘nin en önemli fotoğraf dergisidir o yıllarda ikincisi de Amerika’da faaliyet gösteren bir fotoğrafçı derneği.
1965 yılında savaş muhabirliği sırasında çektiği bir fotoğraf Time Dergisi‘ne kapak oldu.
1971’de Lord Kinross‘un “Hagia-Sophia” (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını çekti.
Yine Skira yayınevince Picasso’nun 90. yaş günü için yayımlanan “Picasso Metamorphose et unite” adlı kitap için Picasso’nun foto-röportajını yaptı. 1972’de Paris Ulusal Kitaplıkta sergisi açıldı.1
975’de ABD’ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çektikten sonra “Yaratıcı Amerikalılar” adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi.
1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Foto Muhabirliği” dalındaki birincilik ödülünü aldı.
1980’de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılığın bastığı “Fotoğraflar” adlı kitabında basıldı.1986’da Hürriyet Vakfı’nca basılan Prof. Abdullah Kuran‘ın yazdığı “Mimar Sinan” kitabını fotoğrafladı.
1991’de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı‘nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) “The Sixth Continent” adlı kitabını fotoğrafladı.
1975 yılında birinci evliliğini Perihan Hanım ile yapan ve 4 sene sonra da boşanan Ara Güler ikinci evliliğini, 1980 yılında tanışıp 1984 yılında Suna Taşkıran Hanım ile yaptı. Eşi 2010 yılında vefat etti.
Ara Güler’in Fotoğrafını Çektiği Önemli İnsanlar
İsmet Inönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso gibi birçok ünlü kişi ile röportajlar yaptı ve fotoğraflarını çekti. En ünlüsü fotografcılara poz vermeyen Picasso röportajı.
Ara Güler Hakkında Tartışmalar
Bir ömre sığdırılabilecek her şeyi yaşayan Ara Güler vefatının ardından ona sarayın fotoğrafçısı başlığı altında eleştiriler sıralamaya başladılar.
Haksız da değillerdi sonuçta yaşamının son yıllarında ülkenin bir kısmı tarafından çok sevilen bir kısmı tarafından nefret edilen bir kişinin fotoğraflarını çekmiş ona bir paye vermişti. Yine bir kesim için nefretin sembolleştiği saraya girmiş orada ağırlanmıştı.
Yine başka bir eleştiri de bu güne değin çektiği tüm fotoğrafları Doğus Grubu‘nun kurduğu Ara Güler adına müzeye bağışlamıştı. Oysa Ara‘nın fotoğraflarını modelleri ile bile paylaşmadığı bilinirdi. Bir milyona yakın fotoğraf arşivi bir sermaye grubunun elindeydi yoksa Ara Güler bir halk düşmanımıydı gibi sığ ve mesnetsiz yakıştırmalara kadar uzandı eleştiriler.
Benim kişisel olarak bir tavrım vardır yeryüzüne misafir olmuş Ara Güler ve benzeri büyük üstadlar ile ilgili. Bazen bu özel insanlar dünyaya mal olmayan yerel küçük bir kitlenin içinde de yaşamış ve ölmüş olabilirler.
Örneğin Neşet Ertaş, Sezen Aksu, Barış Manço, Fikret Mualla ilk aklıma gelenler. Diğer taraftan Tesla gibi Jung gibi bilim adamları var. Mustafa Kemal Atatürk‘te bunlardan biridir benim için.
İnsanlık üstü bu özel insanları hangi tarafta olduğu, kimlerle birlikte olduğu, özel yaşantılarındaki yanlışları ile kabul eder eleştiriden muaf tutarım. İlham aldığım, yaşamı daha derin yaşamamıza olanak tanıyan büyük isimlerdir benim için.
İşte Ara Güler‘de benim için eleştiriden muaf, hayatı ve bize bıraktıkları ilham veren büyük isimler sınıfındadır. Bu sebeple eleştiriler haklı bile olsa, katılmıyorum. O hepimize yaşamı daha derinlemesine anlamlandırmak için eşsiz bir eser bıraktı o da hayatı.