Bodrum fikir atölyesinde bu hafta kadim sorunun yanıntını arıyoruz. Neden varız? “İnsan, var oluşun ortasına öylece, atılmıştır. Bu bir tercih ya da seçimin sonucu değildir.” diye söze başlar Martin Heidegger neden varız sorusuna ve teknoloji ile şekillenen dünyaya eleştirisine başlarken. Ve devam eder insanın felsefi derinliği olmayan bir algıya sürüklenişini anlatarak. Bu konuda da suçlu teknolojinin göz kamaştıran bir illüzyon ile kurduğu yeni dünyadır. Martin Heidegger varoluşçu akımın klasik temsilcisi olduğundan ve Antik Yunanın teknik dünya felsefesi ile ilgilenmediği için derin bir hezeyan içinde olduğunu fark etmememiştir.
En eski disiplinlerden biridir teknoloji felsefesi. İnsanın doğasında var olan, ezoterik yaklaşımlarının da etkilediği duygu dünyasında barındırdığı bir korkunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
İnsanoğlunun bilinç kazandıktan sonraki biominal adı Homo Sapiens’tir. “Homo” Latin kökenli bir kelimedir “insan” anlamına gelmektedir. “Sapiens” ise “Bilinç” şeklinde çevrilebilir. Ardından fiziki evrimi pek fazla değişmezken zihnin derinliklerinde ortaya çıkan sıçrama ile iletişim yeteneklerini geliştiren, sorgulayan, sanat yapabilen canlıya evrilerek günümüz insanoğlu düzeyine ulaşmıştır. Homo Sapiens Sapiens (Bilincinin bilincinde ki insan) olarak adlandırılmıştır. Bu sıçrama onu tüm canlılardan ayıran özellik kazandırmıştır. Buna kazanım diyebilir miyiz bilmiyorum ancak birazdan irdeleyeceğimiz bu özellik “ölüm korkusudur”.
Ölüm korkusu ilkel düzeyde tüm canlılarda refleksler olarak ortaya çıkar. Çiçekler dahi yaşamlarını devam ettirerek türlerini sürdürmek için güneşe yüzlerini dönerler. Ancak canlıların bu çabaları insanoğlunun bilinmezlik fenomenine karşı yapacaklarının yanında bir hiç sayılır.
İnsanoğlunun düşünce dünyasını etkileyen temel iki akım vardır. Bunlar zaman zaman iç içe geçen, birbirlerinin donelerinden faydalansalar da temelde ciddi algı ayrılıklarına sahiptir. İlki idealizm olarak adlandırılır. İçinde inançların, metafizik öğelerin ve çeşitli öğretilerin bulunduğu disiplindir. Genel olarak kâinatı akıl yürütme yöntemi ile algılama eğilimlidir. Diğer akım ise “materyalizm” olarak adlandırılır. Evreni ve varlığı mekanik ve diyalektik olarak ele alır. Rasyonalizm ve positivizim en güçlü alt dallarıdır. İki akımında çıkış noktası aynı (ölüm korkusu) ancak çözümleyiş methodları farklıdır.
Teknoloji ve İnsan
Teknoloji günümüz de insan hayatını kolaylaştıran unsurların tümüne verilen ortak ad gibi gözükse de aslında yakın tarihi bile gözden geçirseniz tüm gelişmelerin başlangıçta askeri projeler olduğunu görebilirsiniz. Bilindiği gibi insanoğlu kendi türünü öldürme eğiliminde olan tek canlı türüdür. Bu eğilim, modern dünyada iktisat biliminin temelini oluşturan kaynakların kıtlığı, isteklerin sonsuzluğu döngüsünden dolayı artmıştır. Kendi yaşamını tehdit eden varlığın kendi türünden olan diğer canlılar olduğu düşüncesi ile insanoğlu askeri teknolojinin gelişmesine en büyük parasal kaynakları harcamakta ve bu bilgilerin güvenliğini en üst düzeyde önemsemektedir. Çünkü yaşamının varlığı buna bağlıdır.
Maslow’un ihtiyaçlar piramidine göre insanoğlu daha biyolojik gereksinimlerini aşmayı 21. yy da hala başaramamıştır. Biyolojik gereksinimlerini karşılayamayan insanoğlu kendini tehdit altında hissettiği için pasif-agresif ruh hali ile saldırganlaşıyor toplumsal kolektif bilinç altı bu yönelim ile silahlanmaya diğer tüm ihtiyaçlarından fazla önem vermeye devam ediyor.
Unutulmamadır ki şuan kullandığınız Internet 1970’lerde Intranet adı ile askeri bir proje olarak ortaya çıkmıştır. İlk uçak askeri amaçlıdır. İlk gemiler tabi ki yolcu gemisi değildir. Atom parçalandığında füzyondan elde edilen enerjinin muazzamlığı karşısında ilk akla gelen bunu nereye atsak olmuştur. İnsanoğlu bu eğilimini çok fazla durduramadı 66 sene önce bir milletin üzerinde kıyameti yaşattı Japonya’da. Barut’un dıştan yanmalı motoru olan lokomotiflerde kullanılmasından yüzyıllar önce insanları öldürmek için kullanıldı.
Bir başka açıdan baktığımızda yapılarda aynı korkunun öğesi değil mi. Günümüzden 3000 yıl evvel yapılan Mısır Piramitleri insanoğlunun yok olmaya meydan okuması değil mi. Zamanın en üstün teknolojisi ile mezar yapmak neyin sonucu olabilir ki.
Ve bu gün insanoğlu bin yıllardır hayalini kurduğu bir hayali gerçeğe çevirmenin peşinde gözünü uzaya dikmiştir. Bir diğer dürtümüz “merak” en büyük motivasyon unsuru ancak kim diyebilir insanoğlu mavi misketin kendisine sonsuza kadar ev sahipliği yapacağına inanıyor.
Sözün sonuna gelirken, Martin Heidegger teknik dünyaya eleştirileri ne kadar haklı olsa da bu dünyayı insanın neden var ettiği ile ilgili insanoğlunun en güçlü dürtüsünü (yaşamını sürdürme ve türünü devam ettirme) küçümsediği, bu sebeple eleştirdiği, haksızlık ettiği için hezeyan içindedir. Teknoloji tam da bu sebeple bu denli hızla muazzam şekilde gelişmektedir, ölümü yenme diğer bir söylemle ölümsüz olmak dürtüsü ile.