Hayatın acımasız olduğunu o gün anlamıştım. Kavrulmuş hayatların, ateşin sıcaklığından eridiğini ilk kez o gün görmüştüm, Bodrumdaki hayat öyküsü ile karşılaşmıştım. Bu işlere karışmak istemememin nedeni de buydu. İnsan yaşamının ne kadar kolay bittiğini görmek Bodum’da hayat budur.
Acıların, düşüncelerin derinliğini aşarcasına delirttiğini, o zamanlarda hissetmiştim. Tek fark ettiğim duygu, içgüdülerimin hayvanlara göre daha fazla geliştiğini anlamamdı. Kan içerek hayatta kalmak, vurgun yemiş oltalarla, alabora olmamak için çabalayan teknelerin feryadına benzediğini, gözlerimin avı aramakta olduğunu o zaman anlamıştım. Her şey bitmişti adeta. Korkma duygusunu unutuşumu, ne zaman unuttuğumu bile hatırlayamıyordum. Hatırlamak için kullandığımda beynimi, ne kadar umursamaz oluşumu hatırlıyordum, Bodrum msalı.
Ben bir katildim artık. Yeni körpeleşmiş bedenleri kendi ruhuma katarken, giderek gençleştiğimi bilsem de, gözlerimdeki yılların kini, yaşlılığımı belli ediyordu. Parmağım kesildiğinde artık kendi kanım akmıyordu. Benim kanım karanlıktı. Karanlığın bir parçası olmuştu boşluklarda. Uçurumların zar zor insanları kendine getirdiğini, bana söyleyecek olanlar, hayattan göçüp gitmişlerdi. Yalnız kalmıştım boş sokaklarda. Yavru köpeklerin bile benden kaçıştığını gördüğümde, fırtınanın soğukluğunun, aslında benim hiç durmadan koşuşumdan meydana gelen seslerden olduğunu anladığımda, henüz 17 yaşında bile değildim. Bu kadar genç yaşta katil olmak, hayatların son gördüğü varlık olmak, beni ölmek istemeye öyle zorluyordu ki her seferinde kendimi öldüremiyor oluşum, tüm caddelerdeki kan izlerine yansıyordu.
Bodrum Masalı
Biliyorum. Uzun zaman geçmişti gençlik yıllarımdan bu yana. İnsan gibi yaşamak isteyip yaşayamamamın ilk asrıydı bu. Lanetlenmiş olmam, ölümümün de gecikmesini sağlamıştı. Ağlamak istediğim her an, benim ölüşümün her saniyesiydi. Aslında yaşarken ölmek, ölmenin ne kadar kolay ve zor olduğunu anlatıyordu. Hıçkırık sesleri, benim geceleri avlanmam kadar doğal olmuştu. Delirmiş insan beyinleri, korku salan kanlı dişlerimden bile daha hissizleşmiştiler. Kalbim o kadar soğuktu ki insanlara baktığımda insanlar donmamak için yüzlerini ateşle yıkıyorlardı. Kırbaçlanan insani duygular, bilinçsizce yüreklerine hançer sokularak öldürülseler de, benim kılım bile kıpırdamıyordu.
Bugün benim doğum günüm. Uzaklaşacağım, ölümsüzlüğün han duvarlarından. Sadeleşeceğim şeytanın kanatlarında. Doğruluğa giden yolu bulmak içinse, artık çok geç. Ölümümle hırçınlaşan içimdeki canavar, özgürlüğünü başka bedenlerde devam ettirecek. Yorgun gözlerim, eskisi kadar dinç değil. Keskinleşen görüntüler, üç boyutun evreninden uzaklaşıyor. Bilinmeyene doğru ilerlerken, leşe dönüşmüş bedenim, artık o canavarı atıyor gerçek dünyaya. Sorgulanan bir mahkum gibi sonunda suçlu bulunacak. Gerçek acılar mabedine doğru yol alacak. Belki de solacak kırmızı gül taneleri gibi bahçelerde. Ağlayarak ıslatacak caddeleri. Rüzgarın karanlığına bürünecek loş ışıklar. Girdaplarda boğulacak nice kötülükle uğraşan cennet dışı varlıklar Bodrum. Cehennemle özdeşecekler gerçek olan hayatta. Korkularıyla ya da utançlarıyla…
Ben de onlardan biriyim. Bodrum Tanrının dışladıklarından. Karanlıkla dost olanlardan. Kırmızıyı bir renk olarak değil, bir hayat olarak görenlerden.
Yıllardır vahşi çığlıkların arasında insanlığımı arıyorum. Yeryüzünü bu amaç için tarumar ettim fakat amacımın yanından bile geçemedim. Çünkü gerçek amaç, benim içimde saklıydı. Bunu içimde öldürdüğümü fark ettiğimde ise, çok geçti. İnsanlığım kanlı ellerimde can çekişiyordu çünkü. Yaşamın kirli sayfaları, yaşlı ama diri saçlarımı ayakta tutmuştu. Fakat niye yüreğimi canlı tutamamıştı ki! Böyle canavar oluşumu zalim bir tebessümle neden izlemişti? Eğleniyor muydum ya da o mu eğleniyordu? Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Çünkü gerçek dünyayı ne yazık ki sadece kan bürümüş gözlerle gördüm.
Pis kokulu o ölü nefesim, daha fazla masum hedefi daha vuramayacaktı. Donduramayacaktı… Teşebbüs bile edemeyecekti. Doğruya giden yolu, bazen bütün hayatımı harcadıktan sonra bulduğumu düşününce, kendimden utanıyorum. Nasıl böyle güçlü, nasıl böyle dayanıklı biri, bunu bu kadar geç bulabilirdi ki!
Dişlerim… Sivri ve keskin dişlerim… Bu karanlık dünyaya kaç kişiyi daha sürüklediniz, kaç kişinin daha canına kıydınız? Bilemezsiniz tabii. Bilmeniz de mümkün değil zaten. Siz sadece hayvani iç güdülerin istediği emirleri yerine getirdiniz. Suçunuz sadece görevinizi yapmak… Görevinizi yerine getirmek… Karanlık deliğin içine yalnızlığı itmek… Sonsuza doğru bir eziyet…
Kan… Bütün her şeye sebep olan, ana madde kan… Senin esirin oldu bunca beden. Sana taptı bunca yaratık. Hayatı felç ettiler senin için. Kırdılar kanatları, kolları. Vurdular hayatları, ruhları. Direnemeyen güçsüzleri sömürdün sen. Aslında herkesi kullandın sen. Kan dediğin nedir ki dediğimde, karşımda hep aynı soruyu buldum. Cevabını aradım, ancak çabalarım yersiz kaldı, bulamadım. Senin esas yüzünü göremedim. Halbuki şeytanın ta kendisiydin sen. Sana yıllarca hizmet ettiğim için kendimden tiksiniyorum ama faydasız. Yaptığım her şey, geçmişten ibret oldu bana, şu son dakikalarımda. Tabutumda yatarken şimdi, düşünüyorum hayatımın hepsini Bodrum. Ne kadar değersiz olduğumu anlıyorum bitmiş bedenimde. Ağlarımda ölümü bekleyenler bile bana acımaya başladıysa eğer, ölümün sonsuz hasreti benim için her şeye değer. Kapağı kapanıyor tabutumun. Ucubeyi andıran bedenim, aktif ölümden pasif ölüme geçiyor.
Kanatlarım parçalanıyor. Gözlerim bulanıklaşıyor. Ölüme göz kırpıyorum, cennete gitmeyeceğimi bile bile. Ağlayamıyorum… Ölümün sonsuz kanatları beni almak için acele etmiyor. Bana çektirdiğim acılar kadar acı çektirmeyi deniyor, fakat beceremiyor. Çünkü ben doğduğumdan beri, kendimi o karanlık dünyaya attığımdan beri acılarla yaşıyorum. Ya da yaşadığımı zannediyorum.
Gece yarasa uçtuğunda caddelerde, sokaklarda. Etrafına bakınır ne yaptığını bilmeyerek. İç güdülerine güvenir. Anlayamaz yaşadığını, öldüğünü. Sorgulayamaz kendini. Vurgulayamaz hedefini. Ağlatamaz yalnızlığı. Çünkü zaten ağlayan yalnızlık, kendisidir. Ben de şimdi kendime baktığımda, yalnızlığı görüyorum. Aynalardaki yalnız, boş, kimsesiz görüntüyü. Belki de kendi içimdeki kin duygusunun boş boş haykırışı yansıyordu aynaya. Kendimi aynada göremediğim için ,yıllarca başkalarının görüntülerini kıskandım. Onların yerinde olmak istedim. Saf, temiz, güçsüz, sade olmak istedim. Başaramadım ve kaderime boyun eğmek zorunda kaldım. Böylece yıllarca korku dolu, o kan emici maskesine sığındım…
Vampir olarak, insanoğluna ihanet ettim. Pişmanım. Cezamı ya da ödülümü almak için gidiyorum çizgi ötesine. Ait olduğum yere. Ölümün gerçeğine. Yaşamın son durağına doğru kaldırımdan yürüyorum, önüme hiç bakmadan. Sadece kendimi düşünerek, kendime lanet okuyarak Bodrum.
Ölümdü kanatlarım, hayatım. Kavuştum şimdi gerçek hayata. Öldüğümde ve öldükten sonra…