Eski Bir Bodrum Hikayesi

0
2083
bodrum hikayesi

Her şey karanlıktı benim için. Hayat, insanlar, hayvanlar, bitkiler ya da dünyanın ta kendisi… O benim için pek bir şey ifade etmiyordu. Çünkü onu göremiyordum. Her yer boşluktu ve de sade. Bodrum hikayesi gibi hareketlerim ise tahminiydi.

Gözlerimin önündeki karartı, benim umutsuzluğumu yansıtıyordu. Umutlu olmayı yıllar,aylar,saatler hatta bilmem kaç saniye önce unutmuştum. Karanlık altında da zamanı hesaplayamıyordum. Zaman bu yüzden benim için hiçbir şeyden ibaret başka bir ümitsizlikti. Bu durumda acaba iyimser olmak mümkün müydü ki? Mümkünse de benim Bodrum’da olamayacağım kesindi. Bu karamsarlık ve karanlık içinde yaşamaya çalışıyordum. Tıpkı diğerleri gibi… Yani diğer insanlar gibi. Benim gibi karanlığa ve karamsarlığa mahkum olmuşlar Bodrum hikayesi gibi…

Hayatta kalmaya çalışıyordum. Yaşamak için elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordum. Görmediğim yerlere gidip, görmediğim yiyecekleri yiyordum. Elime ne gelirse yemek zorunda kalıyordum. Çünkü seçme şansım yoktu. Görmediğim bir dünyada, görmediğim yiyecekleri nasıl seçebilirdim ki? Dilleri yoktu ki! Onlarla konuşayım. Adlarını sorup, tatlarının nasıl olduğunu sormayı benim kadar isteyen başkası yoktur herhalde. Hatta bunu denedim de! Ancak bunu denerken beynim beni uyardı sessizce. Bunu bir daha yapma dedi.

Bodrum

Delirebilirsin diye bana mesajlar gönderiyordu. Ama şu an bunun hiçbir önemi de yok. Belki de delirseydim bu karanlığı umursamazdım. Görmediğim yiyeceklerin tatları bazen gerçekten iyi oluyordu. Bazen de kötü ötesi oluyordu. Ancak bazen, tahmin ettiğim doğruysa, insanların duyduklarında gerçekten iğrenecekleri şeyleri bilmeden yiyiyordum. Özellikle insanların oluşturduğu dışkıları istemeden yediğimi tahmin ediyorum. Çünkü kokuları çok kötüydü. Ancak görülmemezliğin verdiği çaresizlikle açlıktan ölmemek için yemek zorunda kalıyordum. İçmek için bir damla suyun bile benim için önemi büyüktü. Çünkü suyu bulmak zor bir işti. Bodrum gelince kokusunu duyamadı, yoktu ve onu diğer şeylerden ayırt etmek çok zordu.

Ben de yapmam gerekeni yaptım ve önüme çıkan her sıkılabilir şeyi sıktım ve çıkan sıvıyı içmeye çalıştım. İçtiğimde ise tatlarından ne olduklarını anlayabiliyordum. Özellikle içtiğim o iğrenç şeyler, hayatımda unutamayacağım kötü şeyler listesinde baş sıralarda yer alabilir. İçmediğim ne kaldı ki? Zaman zaman su da içtim, meyve suyu da ,süt de. Ancak bunlar şanslı olduğum sıralardı. Çünkü bazı zamanlar içtiğim şeylerin ne olduğunu anladığımda kendimden iğrendim. Nefret ettim insanlığımdan. O içtiğim lağım suları, insan idrarları ve kanlar… Hayattan tiksinmemi sağladı. Bazen de şanslıydım ki, çamaşır suları ve kezzap türü şeyler içmemiştim diye düşünüyorum. Kim bilir belki de hiç şanslı değildim. Çünkü yaptığım bu insanlık dışı hareketler, benim şanslı olmadığımı gösteriyor.

Bir de yattığım yerleri düşünün. Nerelerde yattığımı kendim bile bilmiyordum. Bazen çamurların içinde, bazen kan gölünde ya da artık fabrikasında artıklarla beraber. Şanslıysam belki de hayvan leşleriyle birlikte bir hayvanat bahçesinde. Bu bilinmemezlik içinde ölmemem tam bir mucize gibi. Bazen yattığım yerlerin farkında bile değildim. Belki de yanlışlıkla bindiğim bir teknede yattım günlerce. Nasıl olduğunu anlamıyorum ama sürekli uykum geliyordu ve Bodrum’da yığılıveriyordum ortalığa.

Hatırladığım kadarıyla yani ne derece de gerçek olduğunu bilmiyorum ama diğer insanların hemen hemen hepsi Bodrum hikayesi gibiydi. Yani gözlerinin önünde sadece siyah bir görüntü var. Boşluk var. Çaresizlik var. Onlar belki de daha şanssızdı. Çünkü çoğu çaresizlikten ve aslında görme duyularını yitirmediklerini düşündüklerinden gözlerini sonuna kadar kurcaladılar. Ta ki gözlerini sonuna kadar aşındırana kadar ve de oyana kadar… Bazıları ise hiçbir şekilde bir şey yemeyi kabul etmediler, ben ölsem de görmediğim bir şeyi yemeyeceğim dediler. Sonları ölümdü. Belki bir yok oluştu ama belki de bir kurtuluştu… Sonunda var olduğunu bile bilmedikleri bir dünyada yaşamak tam bir çılgınlıktı. Yalnız en kötüsü bu değildi. Öldükleri yerler, daha beterdi. Tam bir sefalet öyküsüydü yattıkları bölgelerin öyküleri… Ancak onları düşünecek durumda değildim. Zaten düşünemezdim de. Çünkü sayısını bildiğimin çok üstünde bir sayıdaydı insan nüfusu.

Bodrum’da Geceler

Zamanla azalacaktı bu sayı. Kimisi intihar edecekti ve doğrudan kavuşacaktı ışığa ya da sonsuz karanlığa… Kimisi ise bilmeden bilinçsizce gözleri açılacaktı başka bir dünyada. Belki de bu görüntüye sevineceklerdi. Çünkü sonuçta gidecekleri diğer dünya, bu dünyadan kat kat üstün olacaktı. Ne de olsa ışığın var oluşu bile insanın içine huzur getiriyor Bodrum’da geceler. Tekinsizliği kaldırıyor ortalıktan. Korkuyu ve nefreti öldürüyor beyinlerde… Ölenlerin çoğu bilinçsizce ölümlerdi. Nedeni ise karşılarına çıkacak tehlikeleri Bodrum hikayesin geçiyordu. Bodrum’da geceler eğlenceliydi. Önlerinde koca bir uçurumun olduğunu, keskin aletlerin olduğu bir dükkanda durduğunu ya da sakin bir göletin içindeki refaha kapılmamayı nasıl becerebilirlerdi ki! İşte bu yüzden cehennem bile buradan güvenliydi. Buralarda bir cesede takılıp düşerek ölüm bile mevcuttu. Yani bilinmemezliğin verdiği huzur, buralarda bir anlamda kederdi.

İnsanların buralarda ihtiyaçlarını gidermeleri mümkün müydü acaba? En kolayından ele alırsak, insanların artık maddelerini boşaltmaları bile bir eziyetti. Boşaltılan yer belki bir uçurum olacaktı ve işiniz bittiğinde gittiğiniz yeri bilmeyeceksiniz ve sonunda bitmek bilmeyen bir düşüş… Ya da bir hayvanat bahçesindesiniz ve uzun zamandır aç bir aslanın kafesindesiniz. Sizin kokunuzu aldığı anda parçalayacağını göz önünde bulundurursak, bu kolay işlemin bile ne kadar zor bir uğraş olduğunu anlayabiliriz sanırım. İhtiyaçlardan bir diğeri ise cinsel ihtiyaç olabilir. Ancak bu ihtiyacınızı buralarda pek düşünemezsiniz, çünkü yaşamak buralarda tek ihtiyaç halini almıştır artık. Düşünseniz bile ne olabilir ki, görmediğiniz kişileri bulmaya mı çalışacaksınız ve ya bulmaya çalışırken hayatta kalabileceğinizi zannedebiliyor musunuz? Hiç sanmıyorum. Buralara göre değil bu ihtiyaçlar…

Bu dünya tehlikeli bir dünyadır, çünkü görünmeyen şeyler her zaman tehlikedir. Bu karanlık dünyadaki amacımız bile tam belli değil aslında. Karanlıkta yaşamanın ne kadar zor olduğunu bizden başka kimse bilemez. Tabii bir de kör insanlar bilebilir. Ancak onların durumu bile bizden iç açıcıdır. Onların bu karanlığı düşünmeleri için vakitleri vardır. Fakat bizim öyle bir şansımız yok. Yaşamak için Bodrum’da düşünmemiz gerekiyor. Yaşamak, kimi zaman düşünmemektir Bodrum hikayesinde.

İklim şartları ise buralarda gerçekten ağırdır. Karanlıkta yağan bir yağmur kadar, soğuk ve derin ne olabilir ki! Ancak yağmur sevilecek türdendir. Su aramamıza gerek kalmaz o olunca. O bizim belki de tek dostumuzdur. O bizim banyo yapmamızı sağlar ve tertemiz olmamıza neden olur. Tüm acıları, nefretleri ya da ölümleri yarattığı kendi seli ile götürür. Ortalıktan yok eder ve temizler. Kısmen bizi bir anlamda kutsar. Yağmurdan soğuk şeyler de oldu aslında. O kar fırtınaları körlüğümüzle alay edercesine bizi günlerce felç etti ve acılarımıza acı katar bir şekilde işkence etti. Günlerce yaşamak için dayandık. Kimileri öldü. Kimileri ise ölmenin daha iyi bir şey olduğunu düşünse de, inançlarını yitirmediklerini gösterircesine anlamsızca dayandılar. Tıpkı Bodrum hikayesi.

Ben niye dayanmıştım ki? Bu rezil dünyayı seviyor muydum? Hayır aslında sevmiyordum ama içimden bir ses birgün kurtulacağımı kulağıma fısıldıyordu. Elbet senin de iyi günlerin olacak diyordu. Tabi benim kişisel düşüncem olarak bu Şeytanın sesiydi. Ancak Şeytan böyle düşene bilirdi. Bize işkencelerini arttırmak için bizi hayatta tutmaya çalışıyordu. Peki melekler neredeydi? Niye bize yardım etmiyorlardı? Onlara göre yeterince acı çekmemiş miydik? Belki de hayır! Bizi deniyorlardı. Bir insan hayatı, zorluklara rağmen ne kadar yaşayabilir diye bir testti bu. Sonunda test bitince bizi kutlayacaklardı ve cennete gitmemize izin vereceklerdi. Ne kadar iyimserce bir düşünce değil mi? Bu kadar iyimserlik bile karamsar hayatımın renklenmesine yardım etmiyordu. Yardım da edemezdi zaten. Bana kimse yardım edemezdi. Tanrı bile… Karanlıkta yaşamamın ne zaman başladığını anımsayamıyorum.

Bodrum’da Kışın Akşam

Çünkü karanlıkta gözlerimi açtığımda Bodrum’da akşam olmuş ve kafamdaki bellek de silinmişti. Bodrum’da kışın gün erken kararırdı. Eskiye dair en ufak bir şey hatırlamıyordum. Hatırlamak da istemezdim zaten. Yani hatırlasaydım o eskiye özlem duyabilirdim ve daha da acı çekebilirdim. Sevdiğim insanları düşünüp, onları bulamamanın çaresizliği bana acılarında ötesi Bodrum hikayesi gibi gelirdi. Nasıl bir şey oldu ki, bu kadar insan körlüğe mahkum oldu. Kimlere sorduysam hiçbiri cevap veremedi. Yanıtlar sanki bir yerlerde gizliydi. Ancak onu bulmak çok zordu. Onu bulana da ödül verilecek Bodrum hikayesi. Bir yarışmada ölüm kalım mücadelesi vermek biraz saçmaca olsa da ben bu olayı yarışmaya benzetiyorum. Benzetecek başka bir şey de yok zaten. Hayat da bir yarışma değil mi? Yaşama savaşı da bir yarışma… Kısaca yarışmalar bizim gerçek amacımız olabilir.

Ama bunu bile tam olarak bilemeyiz. Sonunca biz Tanrının unuttuğu insanlarız…
Karanlığın nedenini sorduğum kimi insanlardan da ilginç cevaplar gelmedi değil. Gelenlerden en çok dikkatimi çeken iki cevap vardı. Birisi genç çocuğun cevabıydı. Genç olduğunu yüzünün pürüzsüz kıvrımlarından anlamıştım. Ayrıca sesinin de inceliği onun bir çocuk olduğunu gösteriyordu. Bana tutuna tutuna yaklaşmıştı ve “Benden başka insanlarında görmediğini bilmiyordum” demişti. Bana sıkıca sarılmıştı ve karanlığın nedenini rüyasında gördüğünü söylemişti. Rüyasında bir alev topu geliyormuş üstüne doğru. Alev topu toprağa çarptığında, toprak havalanmış ve gökle birleşmiş.

Tüm insanların gözlerinin önünde bir ışıltı parlamış. İnsanları kör edecek kadar büyük bir ışıltıymış bu. Tam bir ölüm parlaklığı. İnsanların son gördüğü şey Bodrum olduğunu tahmin ediyormuş. Tabi bir rüyaya ne kadar inanılır o bilinmez. Kafama takılan diğer bir nokta ise çocuğun, çocuktan öte bir şekilde bilgelikle konuşmasıydı. Hangi çocuk bu kadar bilge konuşabilirdi ki! Belki de o çocuk değildi, sadece bir hayaldi. Bana olayları anlatmaya çalışan bir hayaldi. Çok gerçekçi olmasına karşın, çocukla konuşmamızdan sonra anlamsızca uyuya kalmıştım. Buralardaki insanların çoğuna olduğu gibi Bodrum hikayesi durup dururken uyuya kalıyordum.

Diğer cevap ise hafızası yerinde olan tek insandan gelmişti. O da karanlıkta yaşayanlardan biriydi. Sanırım söylediğine göre de iki bacağı kopmuştu. Sesinden anlaşıldığınca bayağı yaşlıca bir adamdı.

Acı çektiğini mırıldanıyordu. Bacakları koptuktan sonra vücudunun hiçbir yerini hissetmediğini söylüyordu. Sadece beyni yaşadığı için hayattaymış. Yoksa yaşaması mucizeymiş. Adının Doktor olduğunu hatırlıyormuş. Ona devamlı tedavi olmak isteyenler geliyormuş. O da onlara ilaç sağlıyormuş. Hafıza yerindeyse bile kopuklukların oldukça fazlaca olduğu kesindi. Ailesinden karısını çok net hatırlıyordu. Devamlı onu ne kadar sevdiğini ve sadece onu bulmak için yaşadığını defalarca tekrarlıyordu. İki kızı varmış. Yalnız onları net hatırlamıyormuş. Beyninde onları bulanık görüyormuş. Bana hayatı hakkında kesin olmayan ancak gerçeğe yakın şeyler anlatmıştı. Onunla bir anlamda samimi olmuştuk. Ben de bu samimilikten yararlanıp sormuştum o soruyu. Kafamdaki tek soruyu;
“Neden karanlığa mahkum olduk? Neden görmeyen gözlerimiz var?”

Bodrum Hikayesi

“Aslında nedenini ben de pek bilmiyorum. Ancak bir dakika! Bir şeyler aklımdan hiç silinmiyor. Sanki o anı tekrar tekrar yaşıyorum. Belki de son gördüğüm şey olduğu içindir. Gözlerimin önüne bu görüntüler zaman zaman gelse de artık yaşlı bir adamım ben. Her ayrıntıyı hatırlayamam ama hatırladığım kadarıyla savaştaydık. Kadınlar ve çocuklar, bizden ayrı olarak kasabalara yerleştirilmiştiler. Bodrum’da gezilecek yerler de vardı.  Ailelerimizle buluştuğumuzda tüm Bodrum hikayesi bizim gibiydi. Ancak aniden bir gece yarısı barışmalar yüzünden dışarı çıktık. Büyük bir alev topu bize doğru geliyordu. Ancak alev topu öyle garip bir şeydi ki, ağır hareketlerle üzerimize doğru geliyordu. Hiç kimse olaydan bir şey anlamadığı için şaşkınlıkla öylece donakalmıştı.

Sonunda alev topu yere düştü ve etrafa kör edici bir ışık saçıldı. Öyle keskin bir ışıktı ki, kör olmamak mümkün değildi. Bu ışık karşısında herkes yere doğru düşüverdi. Herkes kör oldu ve kafasını yere çarpanların bazıları öldü, bazıları da travma geçirdi. Çoğu kişi de şok geçirmeye başladı. Şokun etkisiyle de insanların tamamına yakını hafızasını kaybetti. Ancak bana ne olduysa oldu ve belleğim öbür insanlara nazaran canlı kaldı. Bunun dışında geceler boyu düşündüm. Belki de gündüz de olmuştur ama ben göremedim ne yazık ki…

Tahminimce o ateş topu ya bir meteor parçasıydı ya da düşmanlardan bir bombaydı. Ancak kafama takılan bir şey var. Eğer o şey meteor ve ya bomba olsaydı hayatta kalmamız mümkün olabilir miydi? İşte bunu ne yazık ki bilemiyorum. Artık tek bir isteğim kaldı bu dünyada, karımın bir elini tutup göğsüme koymak veya ona bir kerecik sarılıp kokusunu içime çekmek. Başka bir isteğim yok hayattan…” der demez gözlerini yummuştu ihtiyar. Onun adına üzülmüştüm ama benim adıma kim üzülecekti peki…? Ama o ihtiyara çok şey borçluymuş gibi hissettim kendimi. Ne de olsa hatırladığım kadarıyla sorularıma tam olarak cevap veren bir tek o vardı Bodrum. Onun söylediği kadarıyla da az bir şekilde öğrendim ne yaptığımı. Ya küçük bir çocuktum o zamanlar, ya da savaştan dönen bir askerdim. Ama bunları bilsem bile neye yarar ki artık…?

Ne bu dağlar, ne de hayat artık hiç umurumda değil. Yaşamak da istemiyorum artık. Bu acılar, bu bilinmemezlik beni kaosa neden olmuş durumda. Kafamda başka bir soru yankılanıyor devamlı. Eğer o bir bombaysa tüm dünyayı etkilemiş olamaz. Birileri muhakkak güneşin altın telli saçlarını görüyordur. Peki görüyorsa neden bize hiç yardım edilmedi? Neden biz bu acıya terk edildik? İşte bu soruların yanıtlanmayacağını çok iyi biliyorum. İçimdeki ümit ise artık tükendi. Diğeri Bodrum hikayesi  belki gelecekte ışığı görebilirim umudu da uçup gitti beynimden.

Bodrum geceleri yaşadığım ölüm korkusu bile beni korkutmuyor artık. Bu yüzden ölüm artık tek kurtuluşum. Belki cehenneme gideceğim ama sonuçta artık gözlerimdeki o karanlık yok olacak. Bu yüzden elveda dünya, elveda acı ve kederli insanlar, elveda eski ve yeni hayatım, elveda bilinmemezlik ve en önemlisi elveda kahrolasıca karanlık. Artık görmeyen gözler de görecek. Ama ne kadar sürecek, onu bilemem ancak sonunda özgürlüğe kavuşacağım. Her şeye rağmen teşekkürler Tanrım. Bana yardım etmesen de, yanıma gelmesen de. Şimdi artık ben de Bodrum hikayesi yanına geliyorum…

https://www.broajans.com/
https://www.broajans.com/

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here