Gerçek bir yöresel Bodrum masalı okumak istiyorsanız buyurun. Cezmi Çoban’ın sihirli kaleminden.
Keloğlan ve Sihirli Yüzük
Zamanın birinde yaşlı bir nine varmış. Bu ninenin oğlu ve gelini ölünce torunu keloğlanla birlikte yaşamaya başlamışlar. Yoksul oldukları için de kıt kanaat geçinip gidiyorlarmış. Bir gün ninesi keloğlanı pazara alışverişe göndermiş.
Keloğlan pazara gittiğinde, ufak bir yılan yavrusu ile oynayan çocukları görmüş. Çocuklar yılan yavrusunu neredeyse öldüreceklermiş. Ninesiyle keloğlanın geçimleri günlük kırk paraymış. Keloğlan yirmi paraya yılan yavrusunu çocuklardan satın almış ve pazardan aldığı diğer eşyalarla birlikte ninesinin yanına gelmiş.
Ninesi, keloğlan ve yılan yavrusunu görünce: “Ah yavrum.” demiş. “Biz kendimizi zor geçindiriyoruz. Buna nasıl bakacağız?” Keloğlan da: “Nine onun nasibini Allah verir” demiş.
Ertesi hafta keloğlan tekrar pazara gitmiş. Aynı çocukların bu sefer bir köpek yavrusu ile oynadıklarını görmüş. Çocuklar köpek yavrusunu neredeyse öldüreceklermiş. Keloğlan yirmi paraya köpek yavrusunu çocuklardan satın almış. Keloğlan pazardan dönünce, yanındaki köpek yavrusunu gören ninesi çırpınmaya başlamış: “Ah keloğlan, şimdi bu köpek yavrusuna nasıl bakacağız. Zaten evimizin yarısı göçük, bunu nerede yatıracağız?” Keloğlan da: “Nine onun da nasibini Allah verir” demiş.
Sonraki hafta keloğlan pazara gittiğinde, küçük bir kedi yavrusunu çocukların öldürmek üzere olduğunu görmüş. Onu da çocuklardan yirmi paraya satın alarak eve getirmiş ve bakmaya başlamış.
Aradan yıllar geçmiş. Yılan, köpek ve kedi konuşmaya, keloğlana baba demeye başlamışlar. Bir gün keloğlan ninesine: “Nine, ben padişahın kızı ile evlenmek istiyorum. Saraya gidip onu bana iste” demiş. Ninesi de: “A oğlum, padişah kızını bize verir mi? Biz fakiriz. Baksana evimizin yarısı bile yok!” dediyse de keloğlanı ikna edememiş.
Ertesi gün, ninesi padişahın kızını torunu olan keloğlana istemek için saraya gitmiş. Sarayın kapısında gelen yaşlı kadının dileğini padişaha bildirmişler. Padişah da, adamlarına: “Beş, on kuruş verin gönderin” demiş. Yaşlı kadın eve gelip, keloğlana durumu anlatınca, keloğlan bir defa daha saraya gitmesini ve para verirlerse almamasını söylemiş.
Sonraki gün saraya tekrar giden yaşlı kadın verilen paraları almamış ve görevlilere inatla padişahla görüşmek istediğini söylemiş. Bunun üzerine padişah, nineyi huzuruna çağırarak dileğini sormuş. Nine de: “Torunum kızınızla evlenmek istiyor padişahım” demiş. Padişah da: “Torunun, benim sarayım kadar büyük bir saray yaptırabilirse, o zaman kızımı torununa veririm” demiş.
Ninesi saraydan dönünce, padişahın isteğini keloğlana söylemiş. Keloğlan bu yoksullukla padişahın istediği sarayı nasıl yaptırabilirim diye düşünmeye başlamış. O sırada, yılan keloğlanın düşünceli durumunu görünce sormuş: “Hayrola baba ne oldu. Bir derdin mi var?” demiş. Keloğlan da: “Padişahın kızını alıp, size yenge yapacaktım. Ama babası benden saray istedi” demiş. Yılan da: “Ondan kolay ne var. Şimdi birlikte benim ülkeme gidelim. Benim asıl babamın kırık bir yüzükle geçinmesi vardır. Onu dilinin altında saklar. O yüzüğü senin için isterim. Bana yıllarca baktığını, beni koruduğunu anlatırım. Yüzüğü de sana verir” demiş.
Bunun üzerine keloğlan, yılanla birlikte yılanlar ülkesinin yolunu tutmuşlar.
Yılanın babasının yanına varınca, babası çok sevinmiş. Keloğlan, yavrusunu pazarda bulmasını, eve getirmesini, büyütmesini, padişahın kızıyla evlenmek istemesini ve padişahın kendisinden bir saray istediğini bir bir yılanın babasına anlatmış.
Yılanın babası, benden ne dilersen dile gerçekleştireceğim demiş. Keloğlan da; “Dilinin altındaki yüzüğü dilerim” demiş. Yılan yüzüğü keloğlana vermiş ve eklemiş: “Bu yüzüğe üç defa kulhuvallah okuduğun zaman, istediğin yerde saray kurabilirsin” demiş.
Keloğlan’ın Yüzüğü Ne Olacak ?
Keloğlan yüzükle birlikte eve gelmiş ve yılanın dediği gibi yüzüğe üç defa kulhuvallah okumuş. Duanın bitmesiyle birlikte, ninesiyle keloğlanın yıkık evleri kocaman bir saraya dönüşmüş.
Keloğlan, ninesini padişahın sarayına tekrar göndermiş. Keloğlan’ın yaptırdığı sarayı gören padişah yeni istek olarak: “Benim sarayımdan kendi sarayına altından bir köprü yaptırırsa, kızımı o zaman keloğlana veririm” demiş. Ertesi gün padişah uyandığında altın köprüyü görmüş ve kızını keloğlana vermiş.
Padişahın kızı, keloğlanın sarayına gelin gelmiş. Günler, haftalar, aylar birbirini kovalamış. Bir gün padişahın kızı, keloğlana nasıl geçindiklerini, bu sarayı nasıl yaptırdığını sormuş. Keloğlan da, elinde kırık bir yüzüğün olduğunu ve istediği şey her ne olursa olsun bu yüzükle gerçekleştirdiğini anlatmış ve eklemiş: “Bunu sadece sen bil. Sakın başka birine anlatma” demiş.
Bir gün bohçacılık yapan bir kadın, keloğlanın sarayına gelmiş. Getirdiği eşyaları padişahın kızına göstermeye başlamış. Bir yandan da, bu zenginliğin kaynağını merak ediyormuş. Ne yaptıysa zenginliğin kaynağını söyletemeyen bohçacı, bir yolunu bularak padişahın kızından kırık yüzüğün hikayesini öğrenmiş. Yüzüğü görmek istediğini söyleyince, padişahın kızı yüzüğü bohçacı kadına getirmiş. Kadın fark ettirmeden, kendi yüzüğüyle, keloğlanın sihirli yüzüğünü değiştirmiş.
Ertesi gün padişahın kızı, yıkık dökük bir evin içinde uyanırken; bohçacı kadın denizin ortasında koca bir saray yaptırmış.
Keloğlan bu durumu görünce tekrar düşünmeye başlamış. Keloğlanın bu durumunu gören köpek ve kedi, baba bildikleri keloğlana sıkıntısının ne olduğunu sormuşlar. Keloğlan da yengelerinin sihirli yüzüğü bohçacı kadına kaptırdığını ve ellerinde yıkık dökük bir ev kaldığını söylemiş.
Köpek ve kedi, “Baba sen üzülme. Biz yüzüğü alır sana getiririz” demişler. İkisi birlikte, sarayın bulunduğu denizin kıyısına varmış. Köpek kediyi sırtına alarak, saraya doğru yüzmeye başlamışlar. Saray o kadar uzakmış ki, ancak kırkıncı günün sonunda saraya ulaşmışlar. Köpek sarayın dışında beklerken, kedi sarayın içine girmiş.
Aynı gün sarayın içinde, farelerin düğünü varmış. Fareler arkadaşlarını evlendirip, eğleniyorlarmış. Gelin ve damat olan fareler ortaya gelirken; kedi, damat olan fareyi yakalamış. Arkadaşları da onu bırakması için kediye yalvarmaya başlamışlar. Kedi de, bohçacı kadında olan yüzüğü getirirlerse o zaman arkadaşlarını serbest bırakacağını, eğer getirmezlerse damat fareyi yiyeceğini söylemiş.
Fareler aralarında bulunan en küçük yapılı fareyi seçerek, bohçacı kadının yanına göndermişler. Fare geldiğinde kadın uyuyormuş. Kadın, uyurken bile yüzüğü ağzında saklıyormuş. Küçük fare, kuyruğunu bala batırıp, kadının burnunun içine sokmuş. Kadın birden uyanınca, ağzındaki yüzüğü yere düşürmüş. Küçük fare de, yüzüğü kediye getirmiş ve damat fareyi kediden kurtarmışlar.
Yola çıkmadan önce, yüzüğü köpek almak istemiş. Ancak kedi bunu kabul etmemiş. Böylece kıyıya doğru yüzmeye başlamışlar. Kıyıya yaklaşmak üzerelerken kedi, balık görmüş. Balığın yanına yaklaşıp onu ısırmak isteyince ağzındaki yüzüğü de denize düşürmüş. Balık da yüzüğü yutmuş ve hemen oradan uzaklaşmış.
Karaya çıkınca kedi, yüzüğü denize düşürdüğünü ve onu kaybettiğini köpeğe anlatmış. Köpek de kediye çok kızmış. Kedi kıyıda üzgün üzgün dolaşmaya ve sesler çıkarmaya başlamış.
Kedinin sesini duyan balıkçının biri kedinin aç olduğunu düşünerek, kediye bir balık atmış. Kedi üzüntüsünden balığı yiyememiş. Kedinin balığı yemediğini gören balıkçının arkadaşı, onun için denize açılıp ağ atacağını ve tuttuğu balığı kediye vereceğini söylemiş.
Balıkçının arkadaşı ağlarını topladığında, bir tane balığın yakalandığını görmüş. Ve tuttuğu bu balığı kediye vermiş. Kedi atılan balığı koklamış. Sonra karnını yarmış. Orada keloğlanın sihirli yüzüğünün olduğunu görmüş. Yüzüğü aldıkları gibi keloğlana götürmüşler. Keloğlan yüzüğü alıp üç defa kulhuvallah duasını okuyunca yıkık dökük olan eski evi, tekrar saraya dönüşmüş.
Keloğlanla padişahın kızı mutlu mesut yaşamlarına devam etmişler.
(Bodrum İlçesi’nin çevre köy ve mahallelerinde anlatılan
32 masalın aynı kitap içerisinde Türkçe, İngilizce ve Fransızca
olarak yer aldığı “Bodrum Halk Masalları” kitabını edinmek için
cezmicoban@yandex.com